Haberler

COVID DÖNEMİNDE MÜCBİR SEBEP

Mücbir sebep ile aşırı ifa güçlüğü kavramları benzer ancak birbirinden farklı kavramlardır. Mücbir sebep ile borçlunun ediminin ifası imkansızlaşırken, aşırı ifa güçlüğünde ise edimin ifasını imkânsız hale getirmeyen ancak zorlaştıran bir engelin söz konusu olması bu iki kavram arasındaki en temel farkı oluşturmaktadır.

I. MÜCBİR SEBEP VE İFA İMKANSIZLIĞI

Sözleşme serbestisi ilkesi uyarınca, bir olay veya halin sözleşmede “Mücbir Sebep (Force Majeure)” olarak belirlenmesi mümkündür. Sözleşmede mücbir sebep düzenlemesine yer verilmediği hallerde ise genel hükümlerle mücbir sebep iddiasında bulunulabilir. Kanuni bir tanımı bulunmamakla birlikte, Yargıtay içtihatları ve doktrin görüşleri doğrultusunda bir olay veya halin mücbir sebep olarak değerlendirilmesi için:

  • Tarafların kontrol alanının dışında meydana gelmesi
  • Sözleşme kurulduğu sırada gerçekleşmesinin veya ortaya çıkaracağı sonuçların öngörülemez olması
  • Karşı konulamaz olması
  • Sadece borçlu için değil herkes için, ne kadar tedbir alınırsa alınsın edimin ifasını imkânsız hale getirmesi

gerekmektedir.

Bu doğrultuda deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep olarak kabul edilmekle birlikte her bir somut olayın kendi özelinde ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Örneğin; deprem bölgesi olmayan bir yerde gerçekleşen deprem mücbir sebep kapsamında iken deprem bölgesinde meydana gelen bir deprem mücbir sebep kabul edilmeyebilir.

Yukarıda sayılan unsur ve kriterler çerçevesinde tanımlanan mücbir sebep ile borcu sona erdiren ifa imkânsızlığı gündeme gelebilir.

a) Sürekli İfa İmkansızlığı

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 168. maddesi uyarınca, borç ilişkisinin kurulmasından sonra borçlunun kusuru olmaksızın meydana gelen imkânsızlık borcu sona erdirir.

Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını ise kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu istisnai haller saklıdır.

Sürekli ifa imkansızlığında borçlunun bildirim ve önlem alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre borçlu, ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa bundan doğan zararları gidermekle yükümlü olacaktır.

b) Geçici İfa İmkansızlığı

Mücbir sebep dolayısıyla yerine getirilmesi imkânsız hale gelen ediminin ifası, öngörülebilir bir gelecekte mümkün olabilecekse geçici ifa imkansızlığından söz edilir.

Geçici ifa imkansızlığında kural olarak borç sona ermez, geç ifa nedeniyle borçlu temerrüdü söz konusu olur.  Bununla birlikte “akde tahammül süresinin” sona ermesi halinde sözleşme artık bağlayıcı olmayacaktır. Akde tahammül süresinin her somut olay özelinde ayrı ayrı tespit edilmesi gerekmektedir.

Bu noktada önemle belirtmek gerekir ki, para borçlarının kural olarak imkânsızlaştığı kabul edilmediğinden para borçlarında geçici veya sürekli olarak imkânsızlıktan söz edilemez.

c) Kısmi İfa İmkansızlığı

Kısmi ifa imkansızlığı TBK m. 137’de düzenlenmiştir. Buna göre, borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. İfası mümkün olan kısımlar için ise borç sona ermez.

Bununla birlikte, ifası imkânsızlaşan kısım olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağının açıkça anlaşıldığı hallerde, kısmi ifa imkânsızlığı değil tam ifa imkânsızlığı kuralı uygulanacaktır.

Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu kısmen imkânsızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilecektir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması halinde ise tam imkânsızlık hükümleri uygulanır.

II. AŞIRI İFA GÜÇLÜĞÜ

TBK m. 138’da yer alan düzenleme çerçevesinde, aşırı ifa güçlüğü halinde sözleşmenin değişen koşullara uyarlanabilmesi için Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalı; bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalı; sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalı ve borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.

Anılan aşırı ifa güçlüğü şartları oluştuğu takdirde, hakimden sözleşmenin yeni şartlara uyarlanması talep edilebilecektir. Bu halde hakim, sözleşmeden doğan riskleri, taraflar arasında adil bir şekilde paylaştırarak mağdur olan borçlunun mağduriyetini ortadan kaldıracak ölçüde tarafların edimlerini mevcut şartlara uyarlayacaktır. Sözleşme ya da kanunda uyarlamaya ilişkin bir düzenleme bulunmaması veya bu düzenlemenin uygulanması hususunda taraflar arası bir uyuşmazlık çıkması halinde, uyarlama dürüstlük kuralı çerçevesinde yapılacaktır.

Mahkeme tarafından, taraflarının edimleri arasındaki dengenin yeniden kurulmasının mümkün olmadığı tespit edilirse; borçlu ani edimli sözleşmelerde sözleşmeden dönme hakkını, sürekli edimli sözleşmelerde ise sözleşmeyi feshetme hakkını kullanabilecektir.

Paylaş: